• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası

Akören Köyüne Hoş Geldiniz!

DÜNYA BİZİ ALDATMASIN

 

 

 

  

            Günlük hayatın koşuşturmacası, stresi, kalabalığı, curcunası içinde öylesine akıp gidiyoruz ki. şu işi bitireyim. şuraya gideyim. şunu da yapayım derken bir bakıyoruz ki gün akşam olmuş. Vakit tamam. Paydos.  Ömür de öyle değil mi? Yaşımız kırka ne zaman geldi? Ne çabuk geçti bu kadar zaman hangimiz anlayabildik ki?  Sorsak nefsimize bir yüz daha yaşamak ister misin diye. Hiç hayır der mi? 

 

            Daha çocukluk yıllarında başlıyor isteklerimiz. Babam şunu alacak bana, bunu yapacak, alaca şeker, balon araba …   Sonra ben başlıyor. (nefis, Ego) ev, araba, yazlık, kışlık, çocuk, kariyer, makam, mevki……  Dünya senin olsa ne olacak be adam. Hep bunları istiyoruz da acaba  ev, araba, saray,  ırmak, yeşillik  ahiret’te lazım değil mi? Onun için de bir tasarruf yapıyor muyuz.? Ben pek biriktiremiyorum. ahiretle ilgili   pek bir düşüncem yok desek doğru söylemiş oluruz. Çünkü hiç aklımızdan geçmiyor ki? Boşuna kendimizi aldatmayalım.

 

            Rahmetli Ali Ulvi Kurucu Hocaefendi’nin (21. Yüzyılın Akif’i) bir televizyon sohbetinde şöyle bir hatırasını dinlemiştim. ‘ 1922 yılında  Konya ‘da doğdum. Amcalarım. Dedem, babam hep alim insanlardı.10 yaşımda hafız oldum.  Dedem Konya’da bir mahalle camisinde 50 yıl hiç ücret almadan imamlık, vaizlik . hatiplik yapıyor, halkı irşad ediyor ve bütün mahallenin çocuklarını okutuyor. Beş kuruş para almıyor.  Dedemin Konya’ya 30-40 km uzaklıkta Şatır derler bir köyü var, orada da bir tarlası var, o tarlanın tohumunu dedem verir. Ortak ekerlerdi. Oradan arpa,buğday ne düşerse ortaklık payına dedem onu satar. Bir yıl o parayla geçinirdi.Başka kimsenin bir kuruşunu almazdı.  Bana rahmetli nenem anlatmıştı (dedemin hanımı) Bir gün dedim ki hocam sonbahar geliyor bir pazen alsanız da bir entari yapsam dedim. inşallah dedi. Günler geçiyor hava serinlemeye başladı. Bizim pazen unutuldu. Dedim hocam bu camii cemaati  hiç düşünmüyor mu? Bu hocanın da bir hanımı var demezler mi yahu. Bir yardım edilmez mi? Deyince  Muhsine : (Adı Fatma idi ama ona hep Muhsine olarak hitap ederdi. Muhsine Allah’ı görür gibi ibadet eden kadın, iyilik yapmayı seven kadın demekti) Aman o tükrüğü yutma, Tükür. Yutarsan zehirlenirsin. Eğer bu tükrük Beyşehir Gölü’ne düşse balık yaşamaz. Dedi’  Ne muazzam bir duygu, bu bir aşk, bu bir iman tezahürüdür. 

           

            Günlük hayatta  nefsim  dürtmeye başlayınca (şunu da al, şunu da ye, giy, iç, vs…) bu hatırat aklıma gelir. Bu kadar sonsuz isteklerimiz var. Bizim içimizde zehirlenmedik bir organ kaldı mı acaba diye düşünürüm.  Evet bir kalpte iki sevgi olur mu? Hem dünya hem Allah sevgisi. 

           

            O zaman şöyle bir düşünelim. Bir ölçelim kalbimizde ki hassas teraziyle imanımızı. Hep buradan almayalım tapuyu, iskanı,imarı, ruhsatı. Ya öbür tarafta da isterlerse vay halimize. Gecekondu yapma şansımızda yok. Yeter dünya malının bizi bu kadar zehirlemesi. Bu zehirle ölüp gitmemeye, panzehir üretmeye gayret edelim. SAYGILARIMLA.  HASAN YALÇIN

 


Yorumlar - Yorum Yaz